|
|
Frederick Copleston
Alman İdealizmi
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 000 6
“On dokuzuncu yüzyılın erken yıllarında Alman felsefe dünyasında metafiziksel kurgunun batı felsefesinin uzun tarihinde yer almış olan en göze çarpar çiçeklenmelerinden birini buluruz. Bize bir dizgeler ardışıklığı, olgusallığa ve insan yaşam ve tarihine ilişkin özgün yorumlardan öyle bir dizi sunulur ki, sorgulanamayacak bir görkem içerisinde durur ve bugün bile kimi kafalarda en azından özel bir çekim gücü yaratabilir. ” (Copleston'dan)
Fichte ve Schelling Alman İdealizmi olarak bilenen felsefi süreçte Kant ve Hegel arasında, Arı Usun Eleştirisi’ni üreten kuşkucu ile Arı Usun Bilimini üreten ussalcı arasında dururlar. Bu düzeye dek, çabaları Hegel’in çalışmasında noktalanan Alman idealistleri Kant’ın inanca yer açabilmek için bilgiyi bir yana atan sözde felsefesini bir yana atarlar. Kuşkuculuğun hangi markasını taşırsa taşısın tüm kötümser senaryonun tersine, Fichte’nin ve Schelling’in felsefeleri insanı onurlandırır, onun değerini doğrular, onu Kant’ın felsefesi tarafından da aklanan kuşkucu hiçlikten kurtarmayı ister. Felsefenin işi insanın nasıl bilemeyeceğini bilmek değil, ama bilmenin olanağını kavramak, kendini yalnızca bilme sevgisi olmanın ötesine, edimsel bilme olmaya doğru geliştirmektir. Tanıtlama bilgi demektir, ve felsefenin parolasıdır. Böylece felsefe tarihinde ilk kez Fichte kategorileri Kant’ın yaptığı gibi oradan buradan toparlamak yerine ussal olarak çıkarsama girişiminde bulundu. Ve Schelling, Doğaya insan bilincine sıkışmış bir görüngü olarak ve Doğanın Bilimine ancak görüngünün bilimi olarak izin verebilen Kant’ın tersine, Doğanın özsel olarak nesnel-ussal Biçim tarafından belirlenen Özdek olduğunu ve böylece Biliminin insan yeteneğinin içinde olduğunu ileri sürdü. Onlar için ‘eleştirel sorun’ yalancı bir sorundu. Gene de ne Kavramların Dizgesini çıkarsamayı, ne de Doğa Felsefesinin modelini üretmeyi başarabildiler. Felsefe Tarihinin önemini, Diyalektiğin gerçek karakterini, bilgide Yöntemin Kavramın nesnel açınımı demek olduğunu, bilginin Dizgesel yapısını kavrayamadılar. Bilginin bu gerçek koşullarının bilgisini üretme işi Hegel’e kaldı.
— Aziz Yardımlı
ALMAN İDEALİZMİ / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
KANT-SONRASI İDEALİST DİZGELER
* * *
BÖLÜM BİR
GİRİŞ
1. Ön Notlar 11
2. Kant’ın Felsefesi ve İdealist Metafizik 13
3. İdealizmin Anlamı, Dizge Üzerinde Diretmesi ve Felsefenin Gücü ve
Alanına Güveni 18
4. İdealistler ve Tanrıbilim 20
5. Romantik Devim ve Alman İdealizmi 23
6. İdealist İzlenceyi Yerine Getirmedeki Güçlük 31
7. Alman İdealizmindeki İnsanbiçimsel Öğe 33
8. İdealist İnsan Felsefeleri 37
ANABÖLÜM İKİ
JOHANN GOTTLIEB FICHTE
BÖLÜM İKİ
FICHTE (1)
1. Yaşam ve Yazılar 45
2. Felsefenin Temel İlkesi İçin Araştırma Üzerine; İnakçılık ve İdealizm Arasında Seçim 50
3. Arı ‘Ben’ ve Entellektüel Sezgi 53
4. Arı ‘Ben’ Kuramı Üzerine Yorumlar; Bilincin Görüngübilimi ve İdealist Metafizik 56
5. Felsefenin Üç Temel İlkesi 58
6. Fichte’nin Eytişimsel Yöntemi Üzerine Açıklayıcı Yorumlar 59
7. Bilim Kuramı ve Biçimsel Mantık 62
8. Bilincin İki Tümdengelimi Üzerine Genel Düşünce 63
9. Kuramsal Tümdengelim 64
10. Kılgısal Tümdengelim 67
11. Fichte’nin Bilinci Çıkarsaması Üzerine Yorumlar 70
BÖLÜM ÜÇ
FICHTE (2)
1. Giriş Notları 72
2. Sıradan Ahlaksal Bilinç ve Töre Bilimi 73
3. İnsanın Ahlaksal Doğası 74
4. En Yüksek Ahlak İlkesi ve Eylemlerin Ahlaksallığının
Biçimsel Koşulu 77
5. Yanılmaz Bir Kılavuz Olarak Duyunç 79
6. Biçimsel Ahlak Yasasının Felsefi Uygulaması 80
7. Ahlaksal Belirlenim Düşüncesi ve Fichte’nin Genel Olgusallık Görüşü 80
8. Öz-Bilincin Bir Koşulu Olarak Dünyada Bir ‘Kendi’ler
Topluluğu 82
9. Hak İlkesi ya da Kuralı 83
10. Devletin Çıkarsaması ve Doğası 84
11. Kapalı Tecim Devleti 87
12. Fichte ve Ulusalcılık 88
BÖLÜM DÖRT
FICHTE (3)
1. Fichte’nin Din Üzerine Erken Düşünceleri 89
2. Bilim Kuramının İlk Yayımında Tanrı 91
3. Ateizm Suçlaması ve Fichte’nin Yanıtı 93
4. İnsanın Belirlenimi’nde Sonsuz İstenç 96
5. Varlık Felsefesinin Gelişimi 98
6. Din Öğretisi 99
7. Geç Yazılar 101
8. Fichte’nin Varlık Felsefesi Üzerine Açıklayıcı ve Eleştirel Yorumlar 102
ANABÖLÜM İKİ
FRIEDRICH WILLHELM JOSEPH VON SCHELLING
* * *
BÖLÜM BEŞ
SCHELLING (1)
1. Yaşam ve Yazılar 111
2. Schelling’in Düşüncesindeki Ardışık Evreler 114
3. Erken Yazılar ve Fichte’nin Etkisi 116
BÖLÜM ALTI
SCHELLING (2 )
1. Bir Doğa Felsefesinin Olanağı ve Metafiziksel Zemini 122
2. Schelling’in Doğa Felsefesinin Genel Çizgileri 126
3. Aşkınsal İdealizm Dizgesi 131
4. Sanat Felsefesi 136
5. Özdeşlik Olarak Saltık 139
BÖLÜM YEDİ
SCHELLING (3)
1. Kozmik Düşüş Düşüncesi 143
2. İnsanda ve Tanrıda Kişisellik ve Özgürlük; İyi ve Kötü 147
3. Olumsuz ve Olumlu Felsefe Arasındaki Ayrım 152
4. Mitoloji ve Tanrısal-Bildiriş 156
5. Schelling Üzerine Genel Notlar 159
6. Schelling’in Etkisi Üzerine Notlar ve Kimi Yakın Düşünürler 162
ANABÖLÜM ÜÇ
FRIEDRICH SCHLEIER MACHER
* * *
BÖLÜM SEKİZ
SCHLEIERMACHER
1. Yaşam ve Yazıları 169
2. Temel Dinsel Deneyim ve Yorumu 171
3. İnsanın Ahlaksal ve Dinsel Yaşamı 175
4. Son Notlar 177
KAYNAKÇA — 179
SÖZLÜK — 186
NOTLAR — 188
DİZİN — 194
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Hegel
Çeviren: Aziz Yardımlı
5. baskı; 11,5 × 19 cm; 144 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 001 3
Hegel felsefenin gevşek düşünmenin ve ulu orta yazmanın bir oyun alanı olmaktan, bir genel kültür sorunu olmaktan çıkması ve kavramsal karakterinin ortaya koyulması zamanının geldiğini gördü ve modern Descartes ve Spinoza’nın bilimlerde Yöntemin önemi konusundaki anlayışlarını geliştirerdi, Yöntemin ele aldığı nesneye dışsal olamayacağını, gerçekte o nesnenin, kavramın kendnisinin açınımı olduğunu kavradı. Bilimden kişiselliği, dil yanlışlarını, boş gevezeliği, giderek kaba duygusallığı uzaklaştırmanın yolu nesnel Kavramın nesnel açınımını izlemekti ve kavramın işlevleri olarak Yöntem ya da Dizge ölçütleri Gerçekliğin, Bilginin, Bilimin saltık güvencesi idi.
Yöntem söz konusu olduğunda felsefenin karşılaştığı başlıca ön-yargı onun da tıpkı bir fizik gibi, bir matematik vb. gibi usun doğal işleyişi yoluyla yapılabileceği, bilginin birinin kendi kişisel görüşlerinden daha iyi birşey olmadığı sanısıdır. Bilgi ile karşılaştırıldığında, bir görüş pekala bir başka görüşten daha iyi olabilir. Ama bu onu bilgi yapmaz. Diyalektiğe yabancı bilinç için felsefe henüz yalnızca boş bir hedeftir. Ya da postmodern bir sorundur ki, insanın değerine karşı nihilist bir içerleme, ve insanın bilme yetisine karşı pozitivist bir düşmanlık sergiler. — Doğal bilinç doğal mantığı ile düşünür, kavramların kendiliğinden ya da içgüdüsel işlemlerinde kuramsal, törel, politik vb. görüngüler yaratarak ve bunlara deneyim diyerek onlarda gerçekliği bulduğu sanısı içinde yaşar. Ve duyuları temelinde felsefe yapmaya başladığı zaman Düşünceye, Kavrama, Usa, genel olarak Bilgiye karşı döner ve ister nihilist ister pozitivist biçiminde olsun insanın Gerçekliğe değer olmadığının doğrulanması için diretir. — Bilginin tanıtlama gereksinimi onu görüş, yorum, sanı vb. gibi bilgiye ilgisiz, giderek karşıt belirlenimlerden ayırdeder. Tanıtlamanın varsayımsızlığı, kendisi tanıtlanmamış hiçbir öncülü kabul edememesi onu daha başında diyalektiği doğrulamaya zorlar: Dolaysız olan o denli de dolaylı olmalıdır. Olumlu olan eşit ölçüde olumsuzdur çünkü olumsuz-değildir, onu dışlar ve onu içerdiği için dışlar. Onu dışlaması onu içermesinin kendisinden başka birşey değildir. İlişkisizliğin kendisi yalnızca olumsuz ilişkidir. Olumsuz olanın olumlu ile birliği, bu karşıtında kendi ile birlik diyaktiğin gerçeği, onun salt olumsuzluk ya da karşıtlık olan karakterinin kendini olumsuzlaması, böylece yeniden olumlu olandır. Kavram ne salt olumlu, ne de salt olumsuzdur; kendini ancak karşıtların birliği olarak, olumsuzun olumsuzlanması olarak somutlaştırır.
— Aziz Yardımlı
HEGEL / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM BİR
1. Yaşam ve Yazılar — 7
2. Erken Tanrıbilimsel Yazılar — 11
3. Hegel’in Fichte ve Schelling ile İlişkileri — 15
4. Saltığın Yaşamı ve Felsefenin Doğası — 18
5. Bilincin Görüngübilimi — 28
BÖLÜM İKİ
1. Hegel’in Mantığı — 37
2. İdeanın ya da Kendinde Saltığın Varlıkbilimsel Konumu ve Doğaya Geçiş — 43
3. Doğa Felsefesi — 46
4. Tin olarak Saltık: Öznel Tin — 49
5. Hak Kavramı — 51
6. Ahlak — 53
7. Aile ve Yurttaş Toplumu — 57
8. Devlet — 66
9. Hegel’in Politik Felsefe Düşüncesi — 59
10. Savaşın İşlevi — 64
11. Tarih Felsefesi — 66
12. Hegel’in Tarih Felsefesi Üzerine Yorumlar — 79
BÖLÜM ÜÇ
1. Saltık Tin Alanı — 73
2. Sanat Felsefesi — 77
3. Din felsefesi — 81
4. Din ve Felsefe Arasındaki İlişki — 85
5. Hegel’in Felsefe Tarihi Felsefesi — 88
6. Hegel’in Etkisi ve Sağ Kanat ve
Sol Kanat Hegelciler Arasında Bölünme — 90
KISA BİR KAYNAKÇA — 95
NOTLAR — 100
SÖZLÜK — 103
DİZİN — 105
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Aydınlanma
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 005 1
Popüler tasarımda hangi kılıklar altında görünürse görünsün, Aydınlanmayı ancak ve ancak Kavramına göre anlayabiliriz. Aydınlanma kendini Boşinanç ile karşıtlık ve kavga içinde belirler, ve anlatımın ‘bilgi’ için bir eğretileme olarak kullanılması Aydınlanmanın tini açısından ilgisizdir. Salt bilen biri Aydın olmak zorunda değildir. Aydınlanma başlıca Katolik Boşinancı Reformasyon ile yenemeyen ama Karşı-Reformasyonun denetiminden de kaçmayı başarabilen Fransa’ya özgüdür. Kendini henüz Yurttaş Toplumuna eğitememiş halklar için politik olarak yalnızca despotun türü değişebilir ve Aydınlar salt “aydınlar” olmada aydın olmayan bilgisiz halktan üstün oldukları için, politik despotizmi üstlenmek zorunda olduklarını duyumsarlar. Aydın sorumluluğu halkın sorumsuzluğu, ve Aydının istenç halkın istençsizliğidir. Aydınlanmanın belgisi “Herşey halk uğruna, ama halk tarafından değil” biçimindedir. Aydınlanma felsefesi denebilecek olan şey usdışı görgücü temellerde gelişir, ve kuramsal kuşkuculuk kılgısal yararcılık ile bütünlenir. Gerçekte Usa güvenmeyen kuşkucu bir karakteri temsil eden ve sözde felsefesi görgücülükten başka birşey olmayan Aydınlanmanın “ussalcı” karakteri kendini yalnızca boşinanç karşısında ölçen bir usun kibridir.
Aydınlanma ancak yaygın ve boğucu bir Boşinanç yaratabilen, daha doğrusu İnancı Boşinanca döndürebilen bir kültürel iklimde doğabilirdi — inancını dünyasal putlardan gökyüzüne yükselten ve içinde duyuncun ussallığını olgunlaştırmakta olan bir süreçte değil. Bu nedenle Aydınlanma tipik bir Avrupa fenomenidir, çünkü tıpkı karşısavı olduğu Boşinanç gibi henüz yüreğin duyarlığından yoksun olan Aydınlanma da usun eşit ölçüde duyunçsuz belirişidir. Avrupa aralarında din ve felsefe de olmak üzere tüm birincil kültürel bileşenlerini dışarıya borçludur. Ama tarihte kestirmelerin olanaksızlığı ölçüsünde, daha açık olarak, düşünce evrelerinin analitik bir gökten iniyor olmamaları, tersine, ulusların bilincinde kendi eytişimi ile evrimlenen bir süreci anlatıyor olmaları ölçüsünde, Doğunun kültürel bütünü özümsenmekten çok bu yeni kültürün kategorilerine indirgenecek, Orta Çağların karanlık Avrupası ona yabancı bir kültürel töze doğal olarak yalnızca henüz yetenekli olduğu kategorileri yansıtacaktı. Avrupa’da ödünç İnanç boş-inanca, ve eşit ölçüde ödünç Felsefe de boş-felsefeye dönüştü, her iki alanda da duyusal ilke doğal vargısına götürdü. Skolastik Felsefe ve Katolik Kilise.
Boşinanç henüz duyulurun/dünyasalın üstüne, yüreğin arı tinselliğine, tanrısal gerçekliğin sezgisine yükselememiş hilekarlıktır. Bu tuhaf inanç bu nedenle öte dünyanın değil ama tersine duyulur dünyanın, bu dünyanın bir sorunudur, ve tam bu özdekçiliği nedeniyle İnancın en kaba ve en yabanıl tinidir — engisizyon, haçlı seferleri, cennetin satılması vb. —Böyle bir karanlık bilincin aydınlıktan ve aydınlanmaktan başka birşeye gereksinimi olmadığı açıktır. Aydınlanma boşinanca karşıdır. Aydınlanmanın erdem, değer, ve derinliğinin ölçüsünü saptayan budur. Ve Aydınlanma bir yalancı inançtan eşit ölçüde yalancı bir başkasına düşer, düşünsel saflığı onu kaba özdekçilikten başka bir yere götüremez. Onun için artık herşey özdektir. Açıktır ki Aydınlanma da tepkisi olduğu aynı düşünce ikliminin ürünüdür, ve felsefeyi özdekçiliğe ve politikayı teröre indirgemesi salt mantıksal zayıflığına ve duyunç yoksunluğuna bağlıdır. Boş-inanca karşı eşit ölçüde boş-usun belirişi olarak Hıristiyan Avrupa’ya özgü bu geç fenomen Avrupa’nın dinsel bilinçaltını rahatlatır ve bu düzeye dek doğa bilimlerinin gelişmesi ile, modern toplumsal bilincin doğuşu ile, ve modern felsefe ile ilgisi bütünüyle dışsaldır. — Aziz Yardımlı
AYDINLANMA / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
ANABÖLÜM BİR
FRANSIZ AYDINLANMASI
***
BÖLÜM I
FRANSIZ AYDINLANMASI (1)
1. Giriş Notları 11
2. Bayle’nin Kuşkuculuğu 17
3. Fontenelle 19
4. Montesquieu ve Tüze İncelemeleri 21
5. Maupertius 28
6. Voltaire ve Deizm 32
7. Vauvenargues 39
8. Condillac ve İnsan Anlığı 43
9. Helvétius ve İnsan 34
BÖLÜM II
FRANSIZ AYDINLANMASI (2)
1. Ansiklopedi: Diderot ve d’Alambert 57
2. Özdekçilik; La Mettrie, d’Holbach ve Cabanis 66
3. Doğal Tarih: Buffon, Robinet ve Bonnet 71
4. Boschovich’in Dinamiği 74
5. Fizyokratlar; Quesnay ve Turgot 75
6. Son Notlar 79
BÖLÜM III
ROUSSEAU (I)
1. Yaşam ve Yazılar 81
2. Uygarlığın Kötülükleri 84
3. Eşitsizliğin Kökeni 88
4. Genel İstenç Kuramının Ortaya Çıkışı 94
5. Rousseau’nun Duygu Felsefesi 100
BÖLÜM IV
ROUSSEAU (2)
1. Toplumsal Sözleşme 106
2. Egemenlik, Genel İstenç ve Özgürlük 114
3. Hükümet 121
4. Vargı Notları 124
ANABÖLÜM İKİ
ALMAN AYDINLANMASI
***
BÖLÜM V
ALMAN AYDINLANMASI (1)
1. Christian Thomasius 133
2. Christian Wolff 138
3. Wolff’un İzleyicileri ve Karşıtları 149
BÖLÜM VI
ALMAN AYDINLANMASI (2)
1. Giriş Notları; Büyük Frederick; ‘Halk Felsefecileri’ 156
2. Deizm: Reimarus; Mendelssohn 159
3. Lessing 161
4. Ruhbilim 168
5. Eğitim Kuramı 170
BÖLÜM VII
AYDINLANMA İLE KOPUŞ
1. Hamann 172
2. Herder 176
3. Jacobi 185
4. Vargı Notları 187
ANABÖLÜM ÜÇ
TARİH FELSEFESİNİN DOĞUŞU
***
BÖLÜM VIII
BOSSUET VE VICO
1. Giriş Notları; Yunanlılar, St. Augustine 191
2. Bossuet 194
3. Vico 196
4. Montesquieu 206
BÖLÜM IX
VOLTAIRE’DEN HERDER’E
1. Giriş Notları 208
2. Voltaire 210
3. Condorcet 213
4. Lessing 217
5. Herder 217
EK: KISA BİR KAYNAKÇA — 227
SÖZLÜK — 249
DİZİN — 251
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Aristoteles
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. basım; 11,5 × 19 cm; 136 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 049 5
“ARİSTOTELES İÖ 384/3’de Trakya’da Stageira’da doğdu, ve Makedonya kralı II. Amintas’ın doktorlarından biri olan Nikomakhüs’ün oğlu idi. Yaklaşık olarak on yedi yaşında okuma amacıyla Atina’ya gitti ve İÖ 368/7’de Akademinin bir üyesi oldu. Orada Platon’un İÖ 398/7’deki ölümüne dek yirmi yılın üzerinde bir zaman boyunca onunla sürekli ilişki içinde kaldı. ... Platon’un ölümünden sonra bile Aristoteles Platonik İdealar öğretisinin temsilcilerine özgü birinci çoğul kişi adılını kullanmayı sürdürür.”
Eğer gerçeklik, bilgi, bilim, nesnellik kavramlarını doğrulayabiliyorsak, eğer insanın bilme yetisinin bilme kavramına uygun olduğunu doğrulayabiliyorsak, Platon’un öğrencisi ve Büyük İskender’in öğretmeni olan Aristoteles’in (İÖ 384–322), Sokrates ve Platon ile birlikte, bilim dediğimiz saltık bir değeri sonsuza dek insanlığa kazandırdığını doğrulamada güçlük çekmeyiz. Aristoteles, tıpkı Platon ve Sokrates gibi, sıradan doğal usun bile hayranlığını kazanmış, felsefesinden ondaki değerin tam tersini anlayan skolastik ve analitik yorumlar türlülüğü altında birbirine benzemeyen, Aristoteles’in kendisine ise hiç benzemeyen bir Aristoteles imgeleri türlülüğü yaratılmıştır. Aristoteles’te Usun, Logosun kendisi üzerine daha sonra Hegel tarafından yeniden toparlanarak dizgeselleştirilecek elmas değerindeki çözümlemeler buluruz, ki sıradan bilinç çokbilmişliği ile Logosun, arı Usun içeriğinin, biricik gerçek içeriğin bu paha biçilmez çözümlemesini, arı Usun bu bilimini içeriksiz, doğal ve tinsel realite ile ilgisiz “biçimsel mantık” olarak adlandırmıştır. Yine onda Doğa ve Tin Bilimlerinin kurgul Kavramın denetimi altında ilk örgütlenişini buluruz, ki ölçüsüz bir kabalıkla Aristoteles’in felsefesinin “görgücü “ karakterinin kanıtı olarak yorumlanmış ve sözde realistik Aristoteles ve idealistik Platon felsefelerinin doğrudan karşıtlar olduğunu, aslında Aristoteles’in ussalcı felsefesinin gerçekte kendisinin tam tersi olduğunu, görgücü olduğunu ileri süren enteresan yorumun gerekçesi yapılmıştır.
Eğer Aristoteles’in etkilerini gerçekten görmek istiyorsak, herşeyden önce Farabi ve Hegel gibi felsefecilere, Ptolemi, Kopernik, Kepler ve Galileo gibi bilimcilere dönmemiz gerekir. Aristoteles yalnızca yitik bir uygarlık evresinin özeti değildir: İnsan Düşüncesi onda tarihsel göreliliğin ötesine geçer, Gerçeğin doğasının zamanı yenmek olduğunu gösterir. Kültürel çoğulculuğun ötesine evrensel uygarlık tinine yükselir, tutucu yerelliklerin insana yakışmadığını gösterir. Eğer bilmeyi istiyorsak, eğer insan düşüncesinin nasıl soylu, insanın nasıl yüksek, varoluşunun nasıl anlamlı ve değerli olduğunu öğrenmeyi istiyorsak, Aristoteles ile birlikte kabul etmeliyiz ki bu dünyada yüreklilik olmaksızın hiçbirşey yapamayız. Bu anlığın onurdan sonra gelen en büyük niteliğidir.
— Aziz Yardımlı
ARİSTOTELES / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
Bir: ARİSTOTELES’İN YAŞAMI VE YAPITLARI— 7
İki: ARİSTOTELES’İN MANTIĞI — 18
Üç: ARİSTOTELES’İN METAFİZİĞİ — 28
Dört: DOĞA FELSEFESİ VE RUHBİLİM — 59
Beş: ARİSTOTELES’İN TÖREBİLİMİ — 71
Altı: POLİTİKA — 90
Yedi: ARİSTOTELES’İN ESTETİĞİ — 98
Sekiz: PLATON VE ARİSTOTELES — 110
KISA BİR KAYNAKÇA — 119
NOTLAR — 121
SÖZLÜK — 129
DİZİN — 133
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Descartes
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 200 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 030 3
“René Descartes 1596’da Touraine’de doğdu. 1604’de babası tarafından La Flèche kolejine gönderildi. Henry IV tarafından kurulan Kolej İsa Toplumunun Babaları [Jesuitler] tarafından yönetiliyordu. ... Descartes geleneksel eğitimine karşı daha sonra oldukça sert bir eleştiri yöneltti ve daha bir öğrenciyken ona öğretilenlerden (matematik dışında) büyük hoşnutsuzluk duydu. ... Paris’teki yaşamın ilgisini dağıttığını gördü, ve 1628’de Hollanda’ya çekilerek 1649’a dek orada kaldı. ... Traité du monde başlıklı çalışmasının yayımlanışı Galileo’nun kınanması nedeniyle askıya alındı. ...” (Copleston'dan)
Descartes Avrupa’nın modern döneminin ilk felsefecisi olarak bilinir. Ama gerçekte Descartes herhangi bir yerelliğin ve herhangi bir tarihselliğin göreli bakış açısının ötesine uzanan ilk Avrupalı ussalcıdır. Ve böyle olarak bugün de Usun gerisinde kalan bilincin ilk eleştirisidir:
1) Usun tüm inaklar karşısında, tüm boşinanç karşısında Saltık Gerçekliğin ve Saltık Anlamın kaynağı olduğunu gördüğü için;
2) Usun tüm insanlara eşit olarak paylaştırıldığını gördüğü için;
3) Gerçekliğin insan-üstü olmadığını, pozitivist ve nihilist bir öte-yan sorunu olmadığını, ussal varoluşun insanın ussal özü tarafından kavranabileceğini gördüğü için;
4) Böylece her insanın bilincinin, tüm insanlığın bilincinin ussal yetenek eşitliği temelinde gerçeklik biçimini kazanabileceğini gördüğü için;
5) Yürürlükteki törelliği sorgusuzca doğrulamadığı, tersine bir ideal/ussal Törellik uğruna onu da kuşku altına düşürdüğü için,
Eğer insanın varoluşu insanın özüne yaraşır bir biçim kazanacaksa, bu biçim onun özü olan gerçeklik, güzellik ve türellik tarafından belirlenecek, değer dediğimiz şey saltık olarak insanın varoluşunun kendisi olacaktır. Eğer insana güvensizlik, onun ussal özüne uygun olarak gelişme ve gerçek insan olma yeteneğine inançsızlık egemense, bu kuşkucu ve kötümser yorum, bu realizm henüz insan doğasına ilişkin olarak sürmekte olan bilgisizliğin anlatımıdır, henüz bir bilinemezin gözdağı altındaki bir endişe dünyasınra, henüz usdışı sanılan bir dünyanın saçmalığında varolan bilince aittir.
Descartes özellikle bu kuşkuculuktan özgürleşmede, usun ideal öz-güvenine ulaşmada modern insanlığın yalnızca kendi doğal ışığına, yalnızca bu en değerli ve sonsuz kaynağına korkmadan bakma gereksiniminde olduğunu anımsatır. Onun kuşkusu bilmeye ve bilgiye değil, kuşkunun kendisine yönelikti. Descartes’ı anlayan bilinç özgür bir varoluşa yeniden doğar — insana tüm güvensizliğin ortasında bile olsa. Aldanmacanın ve yanılgının bilgisizlik ile bir olduğunu, yalnızca gerçeklik bilincinin türesizliğin üstesinden gelebileceğini, yalnızca özbilinçli insanlığın özgür olacağını, kendi aptallığının varoluşundan özgürleşip gerçekten uygar ve gerçekten insan olacağını görür.
Descartes’ın çalışması Avrupa’da bilgelik sevgisini ilk kez Usa sonsuz güven ile birleştirdi. İlk kez ondan sonra Batı felsefesi için usun gerçeklik yolu açıldı. Ondan sonra ancak ussal özünün bilincindeki insanlığın özgür olacağı ve bilgisizliği, türesizliği ve çirkinliği yenebileceği, ancak özgür insanın gerçekten uygar olabileceği, kendini etik, estetik ve entellektüel özünde bilebileceği ve böylece gerçekleştirebileceği düşüncesi felsefenin karakterini belirlemeye başladı. Bunun tersi, insanın değersizliği, saçmalığı, anlamsızlığı, dünyaya fırlatılmışlığı, bilgisizliğe yazgılanmışlığı görüşü nihilistik, pozitivistik, pessimistik “felsefelerin” ayırdedici karakteri oldu.
— Aziz Yardımlı
DESCARTES / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
ANABÖLÜM BİR
MODERN FELSEFEYE GİRİŞ
BÖLÜM BİR
MODERN FELSEFEYE GİRİŞ
1. Süreklilik ve Yenilik: Ortaçağ ve Rönesans Düşüncesi ile İlişkisi İçinde Modern Felsefenin Erken Evresi 9
2. Kıta Ussalcılığı: Doğası, Kuşkuculuk ve Yeni-Stoacılık ile İlişkisi, Gelişimi 23
3. İngiliz Görgücülüğü: Doğası ve Gelişimi 32
4. On Yedinci Yüzyıl 38
5. On Sekizinci Yüzyıl 42
6. Politik Felsefe 53
7. Tarih Felsefesin Doğuşu 57
8. Immanuel Kant 62
ANABÖLÜM İKİ
DESCARTES
BÖLÜM İKİ
DESCARTES (1)
1. Yaşam ve Yapıtlar 73
2. Descartes’ın Amacı 76
3. Descartes’ın Yöntem Düşüncesi 83
4. Doğuştan Düşünceler Kuramı 92
5. Yöntemsel Kuşku 94
BÖLÜM ÜÇ
DESCARTES (2)
1. Cogito, ergo sum 100
2. Düşünme ve Düşünür 103
3. Gerçeklik Ölçütü 106
4. Tanrının Varoluşu 109
5. Bir Kısır Döngü Suçlaması 115
6. Yanılgının Açıklaması 120
7. Matematiğin Pekinliği 121
8. Tanrının Varoluşu İçin Varlıkbilimsel Uslamlama 122
BÖLÜM DÖRT
DESCARTES (3)
1. Cisimlerin Varoluşu 126
2. Tözler ve Birincil Yüklemleri 128
3. Anlık ve Beden Arasındaki İlişki 130
BÖLÜM BEŞ
DESCARTES (4)
1. Cisimlerin Nitelikleri 134
2. Descartes ve Tözsel-Dönüşüm İnağı 136
3. Uzay ve Yer 138
4. Devim 140
5. Süre ve Zaman 141
6. Devimin Kökeni 141
7. Devim Yasaları 142
8. Dünyadaki Tanrısal Etkinlik 144
9. Dirimli Cisimler 145
BÖLÜM ALTI
DESCARTES (5)
1. İnsanın Özgürlük Bilinci 149
2. Özgürlük ve Tanrı 150
3. Geçici Törellik ve Ahlak Bilimi 152
4. Tutkular ve Denetlenmeleri 153
5. İyinin Doğası 155
6. Descartes’ın Törel Düşünceleri Üzerine Yorumlar 157
7. Descartes Üzerine Genel Notlar 159
KISA BİR KAYNAKÇA — 165
NOTLAR — 171
SÖZLÜK — 173
DİZİN — 179
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Helenistik Felsefe
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 144 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 008 2
Antik Ege kültürü Asya'nın görkemli kültürleri karşısında en azından çocuksu ve sönük görünür, sesiz tarihlerinde daha başından gelişime kapanan o despotik olgunlaşmalara karşıt olarak, birlikten yoksun atomik bir kaynaşma gibi durur. Ama tam bu bireysel özgürlükten başka dayanıklı hiçbir öğesi olmayan kültürel akışkanlıkta idi ki bütün bir Dünya Tarihini devindirecek güdü diriliğini korudu, erken despotik bütünleşmeyi tanımayan bireysellik tini kendini evrensel insanlık idealleri olacak boyutlarda özgürce açındırdı.
Böylece estetik Güzelliği ilkin insanın kendisinde yaratan antik dünya Duyunç güzelliğine Erdem olarak anlatım verdi, bilinçsiz törel yaşamı özgür eğitim yoluyla entellektüel bir karakter yaşamına biçimlendirdi. Yurttaşlık karakteri aynı özgür duyunç zemininde şekillendi, ve yasasını kendi duyuncundan belirleyerek kendi erdeminden başka hiçbir yetke tanımayan özgür yurttaşlık istenci – Demokrasi olarak Kent-Devletinin istenci – bireyin ve toplumun estetik, etik ve entellektüel gelişiminin zemini ve güvencesi oldu. Aristoteles'in öğrencisi Büyük İskender bütün dünyaya kendi "Ben"inin, o özgür Helenik istencin biçimini vermek için sefere çıkt ığı zaman, eyleminde tarih Dünya Tarihi oldu, Akdeniz'den Orta Asya'ya uluslar evrensel bir Güzellik, Töre ve Bilgelik kültüründe kaynaştılar.
Gene de tarihin bu renkli oyunu daha etkili bir birleştirici gücün, ezici Roma erkinin egemenliğinde sonlanacak, antik özgürlük Roma tininin disiplini tüzenin despotizmi altında yitecekti.
Özgür öz-denetimin ve soyut erdemin soylu simgesi olan Stoacılık bireyin iç korkusu ve bir güvensizlik dünyasına tepkisi olarak bir felsefe olmaktan çok bir yaşam görüşünün anlatımıdır. Birey bundan böyle istencine yalnızca güce boyun eğmeyi öğretir, Stoacı us en uç konumunda bedensel acıya aldırmamaya dek dışsal dünyaya karşı tam bir ilgisizliği erdem olarak aklar. Epikürcülük, acıyı olumsuz birşey olarak yoksayan Stoacılık ile karşıtlık içinde, bu acıyı yoksaymanın kendisi olarak hazzı onaylar, bilime ilgisizliği içinde yaşamı yalnızca duyusallığın terimlerinde yorumlar. İnsan için bundan böyle evrende Nous yitmiş, bir korku atmosferinde İdea anlaşılmaz olmuş, felsefe düşüncenin göksel sonsuzluğundan duyu pekinliğinin kuşku toprağına düşmüştür. Böylece sonunda Helenistik felsefenin kendini kuşkucu apokhede, yargının askıya alınmasında tüketmesi atılacak son adımdı.
Özgür Düşünce Aristoteles'ten sonra ancak Farabi ile bir kez daha gün ışığına çıkacak, Felsefe ussal, bilimsel, özgür karakterini ancak İkinci Öğretmenin eşit ölçüde Özgür Düşüncesinde yeniden kazanacaktı.
—Aziz Yardımlı
HELENİSTİK FELSEFE / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
Bölüm Bir GİRİŞ — 7
Bölüm İki ERKEN STOA — 13
Bölüm Üç EPİKÜRCÜLÜK — 32
Bölüm Dört ESKİ KUŞKUCULAR, ORTA VE YENİ AKADEMİLER — 46
Bölüm Beş ORTA STOA — 55
Bölüm Altı GEÇ STOA — 63
Bölüm Yedi KİNİKLER, SEÇMECİLER,
KUŞKUCULAR — 75
Bölüm Sekiz YENİ-PİSAGORCULUK — 85
Bölüm Dokuz ORTA PLATONİZM — 91
Bölüm On YAHUDİ-HELENİSTİK FELSEFE — 104
Bölüm On Bir PLOTİNUSCU YENİ-PLATONİZM — 104
Bölüm On İki BAŞKA YENİ-PLATONİST OKULLAR — 118
Bölüm On Üç VARGI NOTLARI — 130
Ekler
Bu ciltte kullanılan kimi kısaltmalar — 155
Kaynaklar üzerine notlar — 158
Bir kaç kitap — 161
Kısa Bir Sözlük (Bu çeviride kullanılan kimi Türkçe sözcüklerin
İngilizce’de karşılıkları) — 163
Dizin — 165
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Hobbes • Locke
Çeviren: Aziz Yardımlı
2. baskı; 11,5 × 19 cm; 243 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 071 4
Hobbes’un büyük İngiliz felsefecisi olması olgusu Hobbes’un kendisinden daha dikkate değer bir olgudur. Şu nedenlerle: Hobbes —
1) Avrupa’da düşünen her insanın despotizme başkaldırmaya başladığı bir dönemde Kralların Saltık Yetkeciliğini savunmayı sürdürmüştür;
2) Yalnızca cisimsel/özdeksel şeylerin varlığını kabul ederek, ve aynı zamanda Tanrının varlığını da kabul ederek, Tanrının da cisimsel olduğunu ileri sürmüştür; benzer olarak
3) İnsan ruhu da “doğal bir cisim” olduğuna göre, ‘törebilim’ dediği şeyi ‘fiziğin’ bir alt dalı saymıştır;
4) Uslamlamayı yalnızca Adların bir “dir” koşacı yoluyla bitiştirilmesi olarak, bir hesaplama işlemi (toplama ve çıkarma) olarak görmüştür;
5) İlk gerçeklikleri (belitler) ADları saptayanlar tarafından keyfi olarak belirlenen şeyler olarak görmüştür. Locke’un görgücülüğü David Hume aracılığıyla çağdaş pozitivizme dek iletildiği için, felsefesi henüz pozitivizmin kendisi kadar yaşayan bir felsefedir.
Hobbes ile modern Avrupa'da yeni bir "felsefe" tarihi başlar.
John Locke da bir "felsefeci" idi. Felsefenin a priori doğasını reddetti. Tüm bilgeliğini beş duyularına borçlu olduğuna, kavramlarnn boş bir tablet olan anlığın üzerine duyular aracılığıyla basıldıklarna inandı. Ve her nasılsa bu yolda üretilen evrensellerin (adsal özlerin) hiç kuşkusuz şeylerin kendilerinin (olgusal özler) değil ama düşüncelerin ve sözcüklerin bir yüklemi olduğunu, bilginin gerçek varlık ile ilgisiz ve yalnızca düşüncelerimiz arasındaki bir ilişki olduğunu, "deneysel felsefe"de tantılama ya da gerçeklik ile igilenilmediğini, doğal bilimin hiçbir zaman bir bilim olamayacağını, dahası, "pekala kendi varlığımızdan bile kuşku duyabileceğimizi" belirtti. John Locke daha sonra Batı düşünme tarihinde sürekli olarak yinelenecek bir ayrıksılığın, kendini bilimin her dalında gösterecek bilinçli irrasyonalizmin ön habercisi idi.
Ne Platon'da ne de Aristoteles'te, ne de modern Descartes'ta felsefe üzerine öğrenecek hiçbirşey bulamayan Locke "düşünce" tarihinde barbarlığın da söz hakkının olduğunu gösterdi. Ve ˜İgiliz Görgücülüğünün anamalcılık ile, sömürgecilik ile, kölecilik ile en iyi bağdaşan entellektel yapı olduğunu söz ve eylemleri ile tanıtlad. 17'nci yüzyılda "Carolina'nın Temel Anayasası" (The Fundamental Constitutions of Carolina) için taslağın yazarı John Locke'dan başkası değildi. Bu anayasa "bir özgürlük kurumu olsa da" kölelik kurumunu kabul eder ve korur. Hıristiyanlık kölelik ile bağdaşmasa da, Locke'un yazdığı anayasa kölelerin Hıristiyanlığa dönmelerine karşın köleliklerinin sona ermesine izin vermez.
Locke'un ünü modern Batı bilincinin doğal saydığı bu tür "dşsal" noktalara dayanamaz. Bunlar kuramclığı "ilgilendirmeyen" önemsiz şeylerdir. Locke'un önemi David Hume'un dört dörtlük görgücülüğüne, sonra Bentham'n yararcılığına, sonra James'n pragmatizmine, sonra analitik geleneğe, sonra mantıksal atomizme, sonra mantıksal pozitivizme, sonra mantıksal görgücülüğe, sonra dil "felsefeciliğine" vb. götüren yolu açmasnda yatar.
—Aziz Yardımlı |
|
|
|
Frederick Copleston
Hume • Berkeley
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 243 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 072 2
Kuşkucu David 1748'de "Ulusal Karakterler" konusunda yazarken şunları belirtir:
"Negroların ve genel olarak tüm insan
türlerinin (çünkü dört ya da beş ayrı tür vardır) doğal olarak
beyazlardan aşağı olduklarından kuşku duyma eğilimindeyim. Hiçbir
zaman beyazdan başka herhangi bir tende uygar bir ulus olmamış,
ne de giderek eylemde ya da kuramsal düşüncede seçkin herhangi
bir birey olmuştur. Aralarında hiçbir becerikli üretici yoktur,
hiçbir sanat ve hiçbir bilim yoktur. Öte yandan, beyazların en
kaba ve en barbar olanları bile, örneğin eski GERMENLER, şimdiki
TATARLAR, henüz yiğitliklerinde, hükümet biçimlerinde ya da başka
herhangi bir tikel özellikle seçkin birşey taşırlar. Eğer doğa bu
insan soyları arasında kökensel bir ayrım yapmamış olsaydı, böyle
biçimdeş ve değişmez ayrımlar yüzyıllar ve çağlar boyunca yer
alamazdı. Sömürgelerimizin sözünü etmesek bile, tüm Avrupa'ya
dağılmış Negro köleler vardır ki aralarından hiç biri hiçbir
zaman herhangi bir beceri belirtisi göstermemiştir, gerçi
aramızdaki eğitimsiz aşağı insanlar işe koyulup kendilerini
herhangi bir meslekte sivriltecek olsalar bile. Aslında
JAMAİKA'da bir negrodan yetenekli ve bilgili bir insan olarak söz
ederler; ama kendisine çok yetersiz başarılarından ötürü
hayranlık duyuluyor olabilir, tıpkı birkaç sözcüğü açıkça konuşan
bir papağan gibi."
David Hume bir kuşkucu idi. Başka bir deyişle, usunun bilincinde değildi. Ve bir ırkçı idi. İnsan türü, homo sapiens, ırksal ayrımlara bakılmaksızın salt bilme yetisinin tanrısallığı nedeniyle, salt entellektüel yetisi nedeniyle bir "tür" olarak belirlenir. Bu düzeye dek henüz uslarının bilincinde olmayan kültürel olarak gelişmemiş ırklardan çok uslarını yadsıyacak denli gelişmiş olan Hume gibi düşünürlerin kendilerini insan soyunun evrensel entelellektüel belirleninin altına düşürdüklerini söylemeliyiz. Görgücülük, daha sonra özellikle mantıksal olguculuk biçimini üstlendiği zaman daha belirgin olarak gösterdiği gibi, kuramlarını, kavramlarını deneyimden ya da olgulardan ve fenomenlerden türetir. Ancak bu zeminde kültürel geriliği insan doğasının bir belirlenimi olarak yargılayabilir.
Her kuşkucu, David’in yaptığı gibi, insan türünde ırksal eşitsizliklerin olduğu görüşünü savunmak zorunda değildir. Bu görüşün gerçekte mantıksal olarak Negroları vb. homo sapiens türünden dışlamak zorunda olması bir yana, eğer kuşkucu bu evrenseli yadsımıyorsa bunun nedeni kuşkuculuğunun kavramı konusunda bilgisiz olması, tutarsız bir kuşkucu olması, kendi kuşkuculuğundan kuşkulanmasıdır. David tutarlı idi, ve homo sapiensin tinsel eşitliği gibi bir kavramı doğrulayamazdı. Ve doğrulamadı. Vargılarını deneyimden, olguların gözleminden çıkarsamak zorundaydı. Ve çıkarsadı.
Kuşkucuyu ciddiye almalıyız. Bunları demek istemiyor, bunlar
"öğretisi" ile, kuramsal düşüncesi ile tutarsızdır dememeliyiz.
Kuşkucu da bir insandır, ve yalın bir tutarlılığın ne olduğunu o
da bilebilir. Ve herşey bir yana, bir insan olarak sayılmayı,
düşüncelerinin çarpıtılmamasını ister ve bu en doğal hakkıdır.
Immanuel Kant gibi bir ``felsefeci'' bile bu sözleri David'in boş
sözleri olarak almamışken, tersine tüm bu sefil içerikte onunla
anlaştığını aynı sözleri satır satır yineleyerek belirtmişken,
bugün David'e karşı onu yalanlama saygısızlığını göstermemeliyiz.
Ve o iğrenç satırları yazmadan üç yıl önce, 1745'te, Kanada'ya
askeri bir sefere katılmak üzere üniformasını giyen
David'in görüşlerini baskı altında ya da zorla değil ama
bilinçli, sağlıklı, sorumlu, olgun ve ne dediğini bilen bir insan
olarak yazmadığını düşünmemeliyiz.
Sağlıklı bir usun, normal bir sağduyunun, normal bir insan
duyarlığının ve duyuncunun gelişmemişliği ne anlama gelir?
Felsefede, usa güvenin yerini usa kuşkunun, kuşkuculuk denilen
usdışı tutumun alması anlamına gelir. Bilimde, pozitivizm.
Törellikte, nihilizm. Bir ulusun karakterinde? Yanıtı modern
tarihtedir.
— Aziz Yardımlı |
|
|
|
Frederick Copleston
Kant
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 272 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 002 1 •
Kant insan düşüncelerini insan beyninin bilgiye yeteneksiz uydurmaları olarak görür ve onlara ‘kendinde-şey’ dediği nesnel gerçekliğe erişme işlevini saltık olarak yadsır. Bu bilmeme sevgisi kuşkucu ruh yapısına ilk bakışta ne denli sağgörülü ve uyanık görünürse görünsün, özünde Kant’ın felsefesinin en ilgisiz, en değersiz, giderek saf felsefi ilgi için daha işin başında yıkıcı yanıdır. Bu tutum kendini herhangi bir uslamlama düzleminde değil, ama ancak kişisel bir güvensizlik, dünyaya kuşkuyla bakan bir öznellik zemininde aklayabilir. Ya da, insanı değersizleştiren, insanı bilgisizliğe yazgılayan, bilmenin kendisini kendinde bir bilinçsizlik sayan bu tutum bilgelik sevgisinin ancak karşıtı olabilir. Onun kuşkuculuğu yalnızca felsefeyi değil, ama akladığını sandığı doğal bilimi de olanaksız sayıyor, çünkü ona bile ancak öznel görüngüler düzeyinde izin veriyordu. Hegel Alman felsefeciliğinin açılışını yapan Kant’ın kuşkuculuğuna göre insana saman ve küspe önerilmelidir diyordu. — Eğer gene de Kant’ın ‘felsefesinden’ söz edeceksek, onun ‘felsefesinin’ önemi ve değeri düşünce için bir sınır-polisi olma işlevinde değil, ama tersine Hume’un çağrışımcılığından olduğu gibi metafiziksel inakçılıktan da uzaklaşarak arı usu gerçek doğasında tanıma gereksinimini göstermesinde yatar — geleneksel anlamda metafizikten Mantığa geçiş isteğinde. Gerçekten de, Kant’ta felsefeyi arayan düşünce onun Kategorilerinde mantığın dizgeselleştirilmesi eğilimini, ama yalnızca eğilimini bulacaktır — şuradan buradan toparlanan kavramların salt dışsal bir düzenlenişlerini. Yine, eytişimin ilk belirgin modern önsezisi de ondadır (‘‘Aşkınsal Eytişim’’ bütün bir Arı Usun Eleştirisinin yarısını kaplar), ama şeylerin doğasına ilgisiz ve yalnızca çatışkıları içindeki düşünceye ait olan soyut, kötü, beceriksiz bir eytişim olarak. — Hiç kuşkusuz, tüm kuşkuculuğuna karşın Kant kavramları arı olmayan uzay/zaman bağlamının ötesinde, gerçekten arı mantıksal doğalarında inceleyebilirdi. Ama kuramsal düşünceye koşulsuz özgürlük hakkını tanımak yerine, erken vargılarının büyüsüne kapılarak düşünceyi kişisel önyargılarının kalıbına zorladı, tutarlılık ve dizgeselliği, arı usun birliğini bu dışsallıklar zemininde aradı. Bu yüzden ancak grotesk bir ‘‘dizge’’ üretebildi. Gene de, Kant’ın felsefesinin önemi ve değeri Avrupa’da onun katkısına bile gereksinebilen felsefeciliğin düzeyi tarafından belirlenir. Ve felsefeye onun yoluyla ulaşan Alman idealistlerinin ona olan derin borçları yoluyla da olsa, yadsıdığına ve çürüttüğüne inandığı o tarihsel felsefe geleneğine, idealist tine bağlanır. — A. Yardımlı.
KANT / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM I
YAŞAM VE YAZILAR
1. Kant’ın Yaşamı ve Karakteri 9
2. Erken Yazılar ve Newton Fiziği 15
3. Ön-Eleştirel Dönemin Felsefi Yazıları 17
4. 1770 Söylemi ve Bağlamı 27
5. Eleştirel Felsefe Anlayışı 36
BÖLÜM II
İLK ELEŞTİRİ’NİN SORUNLARI
1. Metafiziğin Genel Sorunu 45
2. A priori Bilgi Sorunu 51
3. Bu Sorunun Bölümleri 54
4. Kant’ın Kopernik Devrimi 60
5. Duyarlık, Anlak, Us, ve İlk Eleştiri’nin Yapısı 66
6. Kant’ın Felsefesinin Genel Sorununun Bağlamı İçinde
İlk Eleştiri’nin İmlemi 70
BÖLÜM III
BİLİMSEL BİLGİ
1. Uzay ve Zaman 72
2. Matematik 80
3. Anlağın Arı Kavramları ya da Kategorileri 86
4. Kategorilerin Uygulanışının Aklanması 91
5. Kategorilerin Şemalandırılması 96
6. Sentetik a priori İlkeler 101
7. Arı Doğa Biliminin Olanağı 105
8. Fenomenler ve Numenler 108
9. İdealizmin Çürütülmesi 114
10. Vargılar 117
BÖLÜM IV
METAFİZİK ATEŞ ALTINDA
1. Ön Notlar 120
2. Arı Usun Aşkınsal İdeaları 123
3. Ussal Ruhbilimin Bozukvargıları 128
4. Kurgul Evrenbilimin Çatışkıları 130
5. Tanrının Varoluşunu Tanıtlamanın Olanaksızlığı 139
6. Arı Usun Aşkınsal İdealarının Düzenleyici Kullanımı 148
7. Metafizik ve Anlam 151
BÖLÜM V
AHLAK VE DİN
1. Kant’ın Amacı 156
2. İyi İstenç 163
3. Ödev ve Eğilim 165
4. Ödev ve Yasa 167
5. Kesin Buyrum 171
6. Kendinde Bir Erek Olarak Ussal Varlık 177
7. İstencin Özerkliği 180
8. Erekler Ülkesi 183
9. Kesin Buyrumun Olanağının Koşulu Olarak Özgürlük 184
10. Kılgın Usun Konutlamaları 187
11. Din Üzerine Kant 197
12. Vargı 200
BÖLÜM VI
ESTETİK VE EREKBİLİM
1. Yargının Aracılık İşlevi 204
2. Güzelin Çözümlemi 212
3. Yücenin Çözümlemi 220
4. Arı Estetik Yargıların Çıkarsaması 222
5. Güzel Sanat ve Deha 223
6. Estetik Yargının Eytişimi 225
7. Ahlaksal İyinin Bir Simgesi Olarak Güzel 226
8. Erekbilimsel Yargı 228
9. Erekbilim ve Düzenek 233
10. Fiziksel Tanrıbilim ve Törel Tanrıbilim 236
BÖLÜM YEDİ
OPUS POSTUMUM ÜZERİNE NOTLAR
1. Doğanın Metafiziğinden Fiziğe Geçiş 240
2. Aşkınsal Felsefe ve Deneyimin Kurulması 243
3. Tanrı İdeasının Nesnelliği 247
4. Kişi Olarak ve Küçük-Evren Olarak İnsan 252
BÖLÜM SEKİZ
GENEL VARGI
1. Giriş Notları 255
2. Kıta Ussalcılığı 256
3. İngiliz Görgücülüğü 268
4. Aydınlanma ve İnsan Bilimi 281
5. Tarih Felsefesi 289
6. Immanuel Kant 295
7. Son Notlar 304
KISA BİR KAYNAKÇA 311
ÇÖZÜMLEME (Aziz Yardımlı) 317
SÖZLÜK 330
DİZİN 333
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Leibniz
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 112 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 120 1 •
“GOTTFRIED WILHELM LEIBNIZ 1646’da Leipzig’de doğdu. ... Parlak bir çocuk olarak Leibniz Yunan ve Skolastizm felsefelerini inceledi. ... On beş yaşında üniversiteye girdi. ... Bacon, Hobbes, Gassendi, Descartes, Kepler ve Galileo gibi “modern” düşünürleri inceledi. ... Aristoteles ve Skolastizm üzerine erken incelemeleri ... 1667’de Tüze doktorası aldı. Mainz Elektörünün sarayında bir göreve getirildi; diplomatik bir görevle 1672’de Paris’e gönderildi. ... Sonsuz küçüklükler matematiğini buldu. ... Spinoza’yı ziyaret etti. Daha önce Spinoza ile mektuplaşıyordu.” (Copleston'dan)
İnsanın güzel olanı beğenme ve çirkin olanı beğenmeme, iyi olanı isteme ve kötü olanı istememe, gerçek olanı doğrulama ve yanlış olanı yadsıma gibi saltık olarak ussal bir belirlenimi vardır. Ya da, insan tinsel olarak duyu, yürek ve ustur, duyum, duygu ve düşüncedir. Felsefe Usun bilgisidir. Eğer bilginin sözde aracı olarak, gerçekliğin aracı olarak duyum ya da algı, ya da duygu, sezgi, esin vb. ileri sürülüyorsa, bu yetilerin düşünmedikleri, ama duyumsadıkları, algıladıkları, sezdikleri vb., oysa gerçeklik ile bir olan bilginin kavram ve olgunun birliği olduğu anımsanmalıdır. Duyunun , algının, sezginin vb. sunduğu izlenimler, tasarımlar, duyum ya da duygular düşünceye dayalı pekin ve gerçek bilgi ile bir değildir. Tersine, bu düzlemde belirlenen insan bilincinin ancak ve ancak kuşku olabildiğini kuşkuculuk bile pekinlikle doğrular. Gerçeklik düşüncenin, usun kendi doğasıdır, ne bir öcüdür, ne de insan usundan kaçan bir öte-yandır. Us kendi doğasında gerçekliktir, düşünme yetisinin özsel işlevi gerçekliğin kendisidir: Doğal us parçanın bütünden büyük olduğunu, A = B, C = B, öyleyse A = C olduğunu, bir teğetin bir eğriyi tek bir noktada kestiğini, her etkinin bir nedeni olduğunu, koşut çizgilerin kesişmediğini (koşutluğun ussal olduğunu), sonsuzun bir sayı ya da sayılabilir olmadığını, iyinin ve gerçeğin ve güzelin kötü, yanlış ve çirkin olanın karşıtı olduğunu yadsımaz. Bu gerçekliklerden kuşku duymayı, karşıtlarının da doğru olabileceğini tasarlayabilmek usdışı dediğimiz şeyin dehasıdır ve bilgiyi sözde kavramı önceleyen deneyimden türettiğini sanan görgücülüğün yaptığı şey tam olarak budur. Kuşkuculuk tam bir us-yarılmasını doğrulayarak geriye ne gerçeklik ne de değer, ne doğru ne de eğri, ne iyi ne de kötü bırakır. — Özsel olarak ussal olan insan için önemli olan şey kavramları, beyninin en değerli yetilerini doğru bağıntıları, diyalektikleri içinde kavrayabilmek, onları görgül dünya ve yaşam üzerinde doğru olarak uygulayabilmek, kötülüksüz, bilgili, güzel, olanaklı en iyi insanı gerçekleştirebilmektir. Ancak insanları iyi ve doğru ve güzel olan bir dünyanın tüm olanaklı dünyaların en iyisi olduğunu bilmektir. Leibniz’in Us uyumdur ilkesine göre, uyumlu ilişkileri içinde kavranan ussal dizgenin biricik gerçeklik ve biricik anlam olabildiğini görmektir. Bu kavrayışı geliştirme sürecinin kendisi Eğitimin kavramı, gerçekliği, onun ussal ideasıdır. Eğitim dar, tikel, soyut bir bilinç şeklinin oluşturulması değil, bütün bilince şu ya da bu dışsal ıvır zıvırın biçiminin verilmesi değil, ama gerçekliğin biçiminin verilmesidir. Ve tüm insanlar için.
— Aziz Yardımlı
LEIBNIZ / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM BİR
LEIBNIZ (1)
1. Yaşam — 7
2. De arte combinatoria [Bileşim Sanatı Üzerine] ve Uyum Düşüncesi — 9
3. Yazılar — 13
4. Leibniz’in Düşüncesinin Değişik Yorumları — 13
BÖLÜM İKİ
LEIBNIZ (2)
1. Us Gerçeklikleri ve Olgu Gerçeklikleri Arasındaki Ayrım — 16
2. Us Gerçeklikleri ya da Zorunlu Önermeler — 18
3. Olgu Gerçeklikleri ya da Olumsal Önermeler — 21
4. Eksiksizlik İlkesi — 25
5. Töz — 31
6. Ayırdedilemezlerin Özdeşliği — 33
7. Süreklilik Yasası — 34
8. Leibniz’in Tüm-Mantıkçılığı — 36
BÖLÜM ÜÇ
LEIBNIZ (3)
1. Yalın Tözler ya da Monadlar — 38
2. Entelekhyler ve Birincil Özdek — 41
3. Uzam — 43
4. Cisim ve Cisimsel Töz — 44
5. Uzay ve Zaman — 46
6. Önceden-Saptanmış Uyum — 50
7. Algı ve İstek — 53
8. Ruh ve Beden — 56
9. Doğuştan Düşünceler — 59
BÖLÜM DÖRT
LEIBNIZ (4)
1. Varlıkbilimsel Uslamlama — 63
2. İlksiz-Sonsuz Gerçekliklerden Tanrının Varoluşuna Uslamlama — 67
3. Olgu Gerçekliklerinden Uslamlama — 67
4. Önceden-Saptanmış Uyumdan Uslamlama — 69
5. Kötülük Sorunu — 69
6. Tarih ve İlerleme — 75
BÖLÜM BEŞ
PASCAL
1. Pascal’ın Yaşamı ve Tini — 77
2. Geometrik Yöntem, Alan ve Sınırları — 81
3. ‘Yürek’ — 87
4. Pascal’ın Savunmacılıktaki Yöntemi — 90
5. İnsanın Sefilliği ve Büyüklüğü — 91
6. Bahis-Uslamlaması — 93
7. Bir Felsefeci Olarak Pascal — 95
KISA BİR KAYNAKÇA —99
NOTLAR — 103
SÖZLÜK — 109
DİZİN — 111
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Nihilizm ve Materyalizm
2. baskı; 11,5 × 19 cm; 216
sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 032 3 • TÜKENDİ
İÇİNDEKİLER (BÖLÜMSEL)
BÖLÜM ÜÇ. SCHOPENHAUER: 3. Tasarım Olarak Dünya; 5. Yaşama İstencinin Belirişi Olarak Dünya; 6. Metafiziksel Pessimizm; DÖRT, BEŞ. İDEALİZMİN DÖNÜŞÜMÜ: 2. Feuerbach ve Tanrıbilimin İnsanbilime Dönüşümü; 4. Stirner’in ‘Ben’ Felsefesi; 2. Marx ve Engels; 4. Eytişimsel Özdekçilik; 5. Özdekçi Tarih Anlayışı; ALTI. KIERKEGAARD: 3. Birey ve Kalabalık; 5. Varoluş ideası; 6. ‘Büyük Korku’ Kavramı; YEDİ. EYTİŞİMSEL-OLMAYAN ÖZDEKÇİLİK; SEKİZ. YENİ-KANTÇILIK: 2. Marburg Okulu; 3. Baden Okulu; 4. Pragmatist Eğilim; 5. E. Cassirer; 6. Dilthey; DOKUZ. METAFİZİĞİN YENİDEN-DİRİLİŞİ: 2. Fechner; 3. Lotze; 4. Wundt; ON, ON BİR. NIETZSCHE: 2. Modern Kültürün Eleştirisi; 4. Ahlakın Eleştirisi; 5. Tanrıtanımazcılık ve Sonuçları; 1. Güç İstenci; 3. Doğada ve İnsanda Güç İstenci; 4. Üst-İnsan; 5. Bengi Yineleyiş Kuramı; ON İKİ: GERİYE-BAKIŞ VE İLERİYE-BAKIŞ: 2. Pozitivist Yanıt; 3. Varoluş Felsefesi; 4. Görüngübilimin Doğuşu; Brentano, Meinong, Husserl; 6. Varlığın Metafiziği; Heidegger |
|
|
|
Frederick Copleston
Platon
Çeviren: Aziz Yardımlı
5. baskı; 11,5 × 19 cm;160 sayfa; 1. Hamur
ISBN
975 397 006 8 •
“PLATON, dünyanın en büyük felsefecilerinden biri, Atina’da (ya da Aegina’da), büyük olasılıkla İÖ 428/7 yılında, seçkin bir ailede doğdu. ... Ona başlangıçta Aristokles dendiği ve Platon adının ancak daha sonra gürbüz yapısı yüzünden verildiği söylense de, Diogenes’in ilettiği bu bilginin doğruluğu kuşkuludur. İki kardeşi, Adeimantus ve Glaukon Devlet’te görünürler, ve ayrıca Potone adında bir de kızkardeşi vardı. ... Platon Periklesci rejimin gelenekleri içinde eğitilmiş olmalıdır. ... Platon’un demokrasiye karşı daha sonraki ... olumsuz eğilimi herşeyden çok Sokrates’in demokrasinin ellerinden gördüğü davranış tarafından yaratılmıştır.” (Copleston'dan)
Felsefe Platonik İdea ile ilgilenir. İdea ilkin bütünüyle genel bir anlamda Düşüncedir. Ama Düşünce sonsuz küçüklükten sonsuz büyüklüğe, insanın ruhsallığından evrenin özdekselliğine dek herşeyi, saltık olarak herşeyi belirlemek için kullandığımız öznel evrenseldir. Ne yerde ne de gökte, ne insan ruhunda ne de özdeksel evrende hiçbirşey, saltık olarak hiçbirşey insan düşüncesinin belirlenimlerinden, evrensellerden kaçamaz. Varolan herşey düşüncenin öznel belirlenimleri ile anlatılır, ve varolan herşey kendi nesnel belirlenimi ile vardır. Varolan her tekil şey bir evrensel de olduğu için, Türünden, ideal Biçiminden, belirli İdeasından pay aldığı için, ussal olduğu için vardır. İdeadan, Biçimden, evrenselden yoksun birşey hiçbirşeydir, bir varlık değil ama olmayandır. Ve bilgisi olmayandır. Ve bilinemeyen, biçimsiz ve belirlenimsiz olan var olamayandır.
İdeanın, Biçimin varoluşu duyusalın, fizikselin, özdekselin varoluşu değildir. Pisagor Teoremi fiziksel üçgenler üzerinde varolmaz. Doğa Yasaları gökte yazılı değildir. Duyulur-üstü, fiziksel-üstü, özdeksel-üstü varoluşu salt düşünce içindir. Sonsuzluktadır ve sonsuza dek varolur. Görgül zaman ve görgül uzay arı düşüncenin, İdeanın çevresine çit çekemez. İdea Türlerin, Biçimlerin olmadığı görgül evrende Türlerin ve Biçimlerin ideal olanağıdır. Dünya oluşurken, yaşam oluşurken, insan oluşurken, İdealar tümünün Biçimleri, tümünün Belirlenimleridir. Onların varoluş biçimleri, onların doğa yasaları, onların matematikleri, onların sınıflarıdırlar. Duyusal değildirler, görülmezler ve dokunulmazlar ve koklanmazlar ve ölçülmezler. Ve böyle iken duyulur bireyselden çok daha yüksek bir anlamda nesnel olarak varlık ya da gerçeklik taşırlar. Ve nesnellik duyusallık, özdeksellik, fiziksellik değildir. Eğer Varlık kalıcılık ise, duyulur bireyseller değil ama evrensel İdealar gerçek varlıktır. Eğer varlık değişmezlik ise, evrensel İdealar değişmezdir. Eğer Varlık güç ise, sonlu bireyseller değil ama sonsuz evrensel İdealar güçtür.
Bilimin ereği başından bu yana Platonik ideal belirlenimlerin bilgisidir. Bu bilim ilkin arı Usun bilimi olarak Mantık Bilimidir. Ve bu bilim özdeksel Doğanın ve insan Tininin gerçek Biçimidir — yanlışsız, eksiksiz, ve sınırsız. Öznel geçicilikten özgür Nesnelliği konu alır, düşüncenin tüm dışsal güdülenmeden bağışık özgür deviminin, diyalektiğinin açınımıdır. Diyalektik İdeanındır, onun doğası, onun özüdür. Platon için insan düşüncesi, insan Nousu aynı ilksiz-sonsuz İdeanın etkinliği, diyalektiği, gerçekliğidir. İnsan Usu aynı İdeanın dinamiği ve enerjisidir. Ve gizilliğin edimselleşmesi ne denli olanaklı ise, insanın özünün gerçekleşmesi o denli zorunludur. İdeada zorunluk olan şey insanın saltık belirlenimidir — varoluşunun değer ve anlamı olarak Güzellik, Özgürlük, ve Bilgi.
— Aziz Yardımlı
PLATON / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
Bir: PLATON’UN YAŞAMI — 7
İki: PLATON’UN YAPITLARI — 13
Üç: BİLGİ KURAMI — 22
Dört: BİÇİMLER ÖĞRETİSİ — 43
Beş: PLATON’UN RUHBİLİMİ — 86
Altı: AHLAK KURAMI — 95
Yedi: DEVLET — 102
Sekiz: PLATON’UN FİZİĞİ — 123
Dokuz: SANAT — 132
PLATON’UN ETKİSİ — 139
On: ESKİ AKADEMİ — 142
KISA BİR KAYNAKÇA — 145
NOTLAR — 147
SÖZLÜK — 153
DİZİN — 155
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Sartre
Çeviren: Aziz Yardımlı
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 108 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 010 5 •
Nihilist varoluşçuluğun onu yargılayabilme yeteneğinden yoksun doğal bilincin yüzeysel anlayışının üstünde ve ötesinde işleyen mantığının en sonunda Marxizmde ve Nazizmde demir atması Usu reddetmenin salt raslantısal bir vargısı, irrasyonalizmin olmayabilecek de olabilen bir çıkarsaması değildir.
Picasso’nın dostu ve hayranı olan Sartre Nazi öğretmeni Heidegger’in karizması altında sözde ‘Diyalektik Us’ dediği şeyi kınadı, öz-belirlenimsiz seçme özgürlüğünü doğruladı, varoluşçuluğun tiranlığın başka bir türü ile, Marxizm ile de uyum içinde olabildiğini tanıtladı. Sartre’ın gerçekte hümanizmin reddedilmesi olan sofistik hümanizmine göre Özsüz, Logossuz insan herşeyin ölçüsüdür, “eylemleri için değeri ve kuralları kendisi koyar ve yalnızca kendi saptadığı ve tanımladığı kurallara göre oynamayı kabul eder.” (Varlık ve Hiçlik, 1943). Böyle ‘özgürlük’ gerçekten de ‘seçme özgürlüğü’ ya da özençtir; keyfi istençtir, ussal İstenç değil. Seçimin evrensel moral bir ölçütü olamaz, çünkü herşey bireyin öznel eğilimine, evrensel ile karşıtlık içinde durmak zorunda olan varoluşsal bireyselliğine bağlıdır. Sartre bu entellektüel temeller üzerine daha sonra Roma Dersi’nde (1964) “terörün devrimci türe (justice revolutionnaire) olması” gibi birşeyden söz etti ve “kısaca, terörün insancılaştırılması ilkede olanaklıdır/bref l’humanisation de la terreur est possible en principe)” dedi. İdeolojik kurtarıcılık konumu ile uyum içinde, kaçınılmaz olarak ve mantıksal olarak şiddeti kuramının birincil bileşenleri arasına almak zorundaydı ve aldı; insanlığın kurtarıcısı olmak saltık moral aklanmışlığı ileri sürmektir, ve böyle bir yüksekliğe karşıtlık düşmanlıktır. O da faşist öğretmeni gibi salt bir şiddet rejimini aklamanın ötesine geçti ve çıplak terörü, 1972’de Münih Yaz Olimpiyatlarında yaşanan Kara Eylül terörünü savunmada duraksama göstermedi. Sartre ona Nobel Yazın Ödülünün yanlışlıkla verildiğini biliyordu.
Hümanizmin özsel olarak Rasyonalizm olduğunu, insanı insan yapan özün Us olduğunu anlaması olanaksızdı — bilinçaltı nedenlerle, düşünceden boşalan yeri bilinçsiz dürtünün alması nedeniyle. Sartre’ın kendine özgü nihilizm türünü tanıtlama konusunda elinden geleni yapmasına karşın, düşünme özürlü doğal bilincin revizyonizmi onu düzeltmeyi sürdürmüştür ve sürdürmektedir. 1964 Roma Dersi’nde: “Ahlakın temeli gereksinimde, eş deyişle insanın hayvanlığındadır” diyordu. İnsanın doğa-üstü, hayvan-üstü, tinsel gereksinimleri, bilişsel, duygusal ve estetik gereksinimleri, insanın özü diyebileceğimiz ve edimselleşme bekleyen bu potentia Sartre’ın da kavrayış gücünün ötesindeydi.
— Aziz Yardmlı
İÇİNDEKİLER
Bölüm BİR: SARTRE’IN VAROLUŞÇULUĞU
Bölüm İKİ. SARTRE’IN VAROLUŞÇULUĞU
Bölüm ÜÇ. MERLEAU-PONTY’NİN GÖRÜNGÜBİLİMİ
1. Camus
2. Merleau-Ponty; Levi-Strauss |
|
|
|
Frederick Copleston
Ön-Sokratikler ve Sokrates
Çeviren: Aziz Yardımlı
4. baskı; 11,5 × 19 cm; 132 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 009 9 •
“YUNAN FELSEFESİNİN doğuş yeri Küçük Asya’nın kıyılarıydı ve erken Yunan felsefecileri İyonyalılar idiler. ... Yunanistan’ın en büyük ozanı Homeros’un ve dizgesel felsefede ilk başlangıçların ikisinin de İyonya’ya ait olmaları anlamlıdır ...”
Homo sapiens ilkin Bilmeyi bilmeyen, ama bilmesi gereken varlıktır. Özdeksel Doğadan daha çoğudur, Düşüncedir, Tindir. Kendinde Bilme, henüz bilmeyen Bilme Meraktır. Düşüncenin bu gizilliği onun açınma, edimselleşme, gelişme zorunluğu altında olmasıdır. Bu yeti özgür bırakıldığı zaman — örneğin bütün bir Antik Çağda ilkin yalnızca İyonya'da olduğu gibi —, hiçbir dışsal kaygı ile sınırlanmaksızın kendini özgür devimine bırakabildiği zaman yalnızca bilmeyecek, Bilmenin kendisini de bilmeyi isteyecek, Kavram kendi doğasını da kavrayacaktır. O zaman Düşünce kendini Felsefe olarak bilinen o özgür ussal etkinliğe yükseltecektir. Bu nedenle denebilir ki, Felsefenin biricik tarihsel öngereği düşünceye koşulsuz Özgürlük olanağını verecek olan ortamdır. İlk düşünürler Gerçeği hiçbirşey karşısında ikincil ya da koşullu görmediler, eksiksiz bir düşünsel yüreklilik ile dünyalarını kendi Uslarında anlamaya çalıştılar — Doğanın ve Realitenin gözlemini kendi Kavramları ile belirleyerek. Doğuş, özellikle Felsefeninki ise, Ereğine doğru olgunlaşmak için zorunlu mantıksal adımların atılmasını gerektirir. Kestirmeler olanaksızdır ve insan Usunun kavramsal açınımı tüm kıpılarından geçmelidir. Kendiliğindendir, verili bir gizilliğin kendini açındırmasıdır — ve Felsefe durumunda bu gelişim ilkin henüz Kavramın imgeler ile örtülü devimidir: Su, Hava, Ateş, Toprak — ama gene de böyle fiziksel/özdeksel şeyler olarak değil, düşünsel birer ilke olarak. Düşünce henüz kendini nesne aldığının, nesnesinde kendi kendisi ile karşılaştığının bilinci değildir, ve bu nedenle kendi dışında iken kendi içinde de olduğunun bilinci değildir. Yaptığı şey yalnızca bir Doğa Bilimidir — İyonya Evrenbilimi.
Genç Felsefe daha sonra şu ya da bu tasarımın öne çıkması ile ve her zaman bu tekil öğede taşkınlığa varan bir vurgu ile gelişimini sergiledi, herşeyi tek bir özsel Arkeye indirgerken gene de duyusal-tasarımsal olan bu Arkeyi Kavramın kendisine doğru arılaştırdı. Ve Anaxagoras Nousu evrenin özü olarak ileri sürdüğü zaman, Felsefe Gerçeği düşüncede arama etkinliği olarak kendinin bilincini kavradı.
Gerçeği, Anlamı Doğada aradılar. Ama burada Us kendini tüketemez — doğal bilgelikten tinsel bilgeliğe yükselmenin zorunluğu. Sokrates İyi ve Doğru olarak Gerçekliği insanın Duyuncunda aradı. Atina duyuncunu, onun hamlığı üzerine kurulu yerleşik törelliği ve inancı sorguladı. Ayrım öldürücü idi.
Felsefenin doğuşu ona eşlik eden inanılmaz düşlem gücüne, gün ışığına çıkışın ilk güçsüzlüğüne karşın görkemlidir, çünkü salt kendi içinden doğmuş olmanın coşkusu, salt kendi öz açınımını belirlemenin güzelliği olarak varoluş öğesini bulduğu yer Özgürlüğün tözü, İdeadır.
— Aziz Yardımlı
ÖN-SOKRATİKLER VE SOKRATES / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
ANABÖLÜM BİR
ÖN-SOKRATİK FELSEFE
Bölüm Bir: BATI DÜŞÜNCESİNİN BEŞİĞİ: İYONYA — 9
Bölüm İki: ÖNCÜLER: ERKEN İYONYA FELSEFECİLERİ —17
1. Thales — 17
2. Anaximander — 19
3. Anaximenes — 20
Bölüm Üç: PİSAGORCU TOPLUM — 23
Bölüm Dört: HERAKLEİTOS’UN ‘SÖZ’Ü — 31
Bölüm Beş: PARMENİDES’İN VE MELİSSOS’UN ‘BİR’İ — 40
Bölüm Altı: ZENON’UN EYTİŞİMİ — 47
1. Pisagorcu Çoğulculuğa Karşı Tanıtlar — 48
2. Pisagorcu Uzay Öğretisine Karşı Uslamlamalar —49
3. Devimi İlgilendiren Uslamlamalar — 49
4. Ön-Sokratik Yunan Felsefesindeki ‘Kamutanrıcılık Üzerine Not — 52
Bölüm Yedi: AKRAGASLI EMPEDOKLES — 54
Bölüm Sekiz: ANAKSAGORAS’IN İLERLEMESİ — 59
Dokuz: ATOMCULAR — 64
Bölüm On: ÖN-SOKRATİK FELSEFE — 68
ANABÖLÜM İKİ
SOKRATİK DÖNEM
Bölüm On bir: SOFİSTLER — 75
Bölüm On iki: KİMİ BİREYSEL SOFİSTLER — 80
1. Protagoras — 80
2. Prodikus — 84
3. Hippias — 85
4. Gorgias — 85
5. Sofizm — 87
Bölüm On üç: SOKRATES — 89
1. Sokrates’in Yaşamının Erken Dönemi — 89
2. Sokrates Sorunu — 92
3. Sokrates’in Felsefi Etkinliği — 96
4. Sokrates’in Yargılanması ve Ölümü — 104
Bölüm On dört: KÜÇÜK SOKRATİK OKULLAR — 107
1. Megara Okulu — 108
2. Elis-Eretria Okulu — 109
3. Erken Kinik Okul — 109
4. Kirenaik Okul — 111
Bölüm On beş: ABDERALI DEMOKRİTOS — 114
NOTLAR 117
BU BÖLÜMDE KULLANILAN KISALTMALAR — 123
KISA BİR KAYNAKÇA — 124
SÖZLÜK — 126
DİZİN — 154
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Spinoza
Çeviren: Aziz Yardımlı
4. baskı; 11,5 × 19 cm; 112 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 102 7 •
“Spinoza’nın felsefesinin en göze çarpan düşüncesi yalnızca tek bir tözün var olduğudur: Doğa ile özdeşleştirilmiş sonsuz tanrısal töz; Deus sive Natura, Tanrı ya da Doğa. Ve Törebilim’de sunulduğu biçimiyle bu felsefenin çarpıcı bir özelliği sunuluşunun geometrik biçimidir. Bu çalışma beş bölüme ayrılır ve bunlarda sırayla şu konular ele alınır: Tanrı, anlığın doğası ya da kökeni, duyguların köken ve doğaları, anlığın gücü ya da insan özgürlüğü.”
Spinoza (1632-1677) Protestan Amsterdam’da bir Yahudi topluluğunun üyesi olarak yetiştirildi (Spinoza’nın yaşadığı sıralarda Amsterdam’da 2000 kadar Yahudi bulunuyordu). 1656’da, 23 yaşında iken, topluluğun yetkeci önderleri gibi düşünmeyi ve davranmayı kabul etmediği için bütünüyle doğru ve eşit ölçüde sert bir kararla aforoz edildi. Spinoza daha iyisini yapamazdı. Geleneğin “kötü görüşler” ve “korkunç heretiklikler” olarak gördüğü düşünceler daha sonra Opera postuma’da tüm insanlığa sunuldu ve Spinoza felsefe tarihinin en önemli, en yürekli, en sevimli düşünürlerinden biri olarak kabul edildi. Görgücü, analitik ya da pozitivist gelenek Spinoza’yı aforoz eden ön-modern nefreti her zaman diri tutarken, Goethe’de Fichte’ye, Schelling’e sayısız sanatçı ve felsefeci Spinoza’da her tür yerelliği, banaliteyi, arkaizmi olumsuzlayan bir ussallık, evrensellik ve özgürlük tini buldu, ve Hegel “ya Spinozacısınız ya da bir felsefeci değilsiniz,” demede duraksamadı.
Spinoza Descartes’ın probleminden, Düşünce ve Varlığın diyalektiğinden başladı. Analitik düalizmi yenen monistik Töz, karşıtların bu ayrımsız Birliği Spinoza için biricik Varlık, biricik Gerçekliktir. Onun için anlamın sonsuzluğu, değerin en yükseği olan şeye Tanrı mı, yoksa Doğa mı, yoksa Evren mi deneceğinin en sonunda hiçbir önemi yoktur. Önemli olan şey, Spinoza’nın dizgesinde, insanın kendisinin yalnızca bir kipi olduğu bu soyut Tözü eksiksiz olarak bilebileceği kanısıdır. Bu Bütün, Spinoza’ya göre, yalnızca uzam ve düşünce yüklemleri altında kavranabilir. Varolan herşey uzamdır, özdektir; ama aynı zamanda ve eşit ölçüde herşey biçim, herşey kavramdır. Spinoza’nın dizgesi insanın Doğanın, Tözün, ya da Tanrının imgesinde yaratıldığı görüşüne karşı duracak hiçbir öğe kapsamaz. Ve Spinoza’nın özdek ve düşünceyi özdeşleştirmesi onu materyalist yapan bakış açılarını onu okumayı bile beceremeyen apaçık banalite olarak gösterir.
Spinoza’nın monistik Töz dizgesinde herşey saltık olarak zorunlu Doğa yasaları altında durur, herşey belirlidir, ve bu saltık determinizm altında Özgürlük ya da İstenç salt bir yanılsamadır. İnsan Doğunun nihilistik Biri tarafından Tözün salt bir kipine indirgenir. Ve gene de, dizgesinin Töz mantığına bütünüyle aykırı olarak, Spinoza insan usunun bu saltık determinizmin üstesinden gelebileceğini, Tözün zorunluğunu yenebileceğini tanıtladığına inanır.
— Aziz Yardımlı
BİR ÖNCEKİ BASKIDA
Spinoza da Descartes’ın probleminden, Düşünce ve Varlığın diyalektiğinden başladı ve bu iki karşıt kavramı tek bir Tözde birleştirdi. Ama diyalektiği analitiğe çevirdi. Tözü biricik Gerçeklik yaptı. Descartes’ın düalizmini hem yok etmek hem de saklamak yerine onu yalnızca yoketti, bir monizm ileri sürdü.
Sonlu olanı, ilineksel olanı, kendi olumsuzunu dışlayan bu salt sonsuz, belirlenimsiz, karşıtlıksız Töz Spinoza için gerçek anlamdır, biricik değerdir. Bu Deus sive Natura yalnızca uzam ve düşünce yüklemleri altında kavranabilir. Varolan herşey uzamdır, özdektir. Ama aynı zamanda ve eşit ölçüde herşey biçimdir, kavramdır. İlineksel olan sonlu, geçici, yitici iken, Töz biricik sağlam, kalıcı, dayanıklı varlıktır ve böyle olarak Güçtür: Tözün gerçeği Zorunluktur. Saltık olarak özdeksel nedensellik — determinizm — özgürlük ile bağdaşmaz. Bütün bir olgusallık alanı Doğa Yasalarının direnilmez zorunluğu altında durur. Ve Tin de. İnsan yalnızca özgür olduğunu sanır. Gerçekte köledir.
Spinoza’nın felsefesi Doğunun tikeli dışlayan evrenselinin, tüm çoğulluğu Birde yutan devimsiz Tözünün ötesine geçemez. Özgürlük ve dolayısıyla İstenç yadsınır. Ve gene de Spinoza insanın usdışı dürtü ve itkilerin köleliğini yenebileceğini, Usun ışığı ve gücü altında Özgürlüğe ve İstence yetenekli olduğunda diretir. Geometrik düzende kurulu dizgesi bilginin gereksindiği tanıtlamayı sağlamasa da, ussal olanın sezgisi Spinoza’yı insan için bilgiyi ve özgürlüğü doğrulamaya götürür. Spinoza’da Us henüz salt bir yönelimdir, kendinin bilinci değil. Sıradan sağduyuyu Spinoza’yı sevmeye götüren şey onda Usun kavranmış olması değil, tam tersine henüz kavranmamış olması, böylece onda kendini bulmasında yatan kolaylıktır.
— Aziz Yardımlı.
SPİNOZA / İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM BİR
SPİNOZA (1)
1. Yaşam — 7
2. Çalışmaları — 8
3. Geometrik Yöntem — 9
4. Başka Felsefelerin Spinoza’nın Düşüncesi Üzerindeki Etkileri — 13
BÖLÜM İKİ
SPİNOZA (2)
1. Töz ve Yüklemleri — 17
2. Sonsuz Kipler — 20
3. Sonlu Kiplerin Üretimi — 22
4. Anlık ve Beden — 25
5. Sonsal Nedenselliğin Ortadan Kaldırılması — 28
BÖLÜM ÜÇ
SPİNOZA (3)
1. Spinoza’nın Bilgi Düzlemleri ya da Dereceleri — 34
2. Karışık Deneyim; Evrensel Düşünceler; Yanlışlık — 35
3. Bilimsel Bilgi — 38
4. Sezgisel Bilgi — 40
BÖLÜM DÖRT
SPİNOZA (4)
1. Spinoza’nın İnsan Duygularını ve Davranışını Açıklamadaki Amacı — 42
2. Conatus; Haz ve Acı — 43
3. Türev Duygular — 44
4. Edilgin ve Etkin Duygular — 46
5. Kölelik ve Özgürlük — 47
6. Anlıksal Tanrı Sevgisi — 49
7. İnsan Anlığının “Bengiliği” — 50
8. Spinoza’nın Törebilim’inde Bir Tutarsızlık — 52
BÖLÜM BEŞ
SPİNOZA (5)
1. Doğal Hak — 57
2. Politik Toplumun Temeli — 60
3. Egemenlik ve Hükümet — 60
4. Devletler Arasındaki İlişkiler — 62
5. Özgürlük ve Hoşgörü — 63
6. Spinoza’nın Etkisi ve Felsefesinin Değişik Değerlendirmeleri — 65
BÖLÜM ALTI
KARTEZYENİZM
1. Kartezyenizmin Yayılması — 70
2. Geulincx ve Etkileşim Sorunu — 72
BÖLÜM YEDİ
MALEBRANCHE
1. Yaşam ve Yazılar — 76
2. Duyular, İmgelem, Anlak; Yanılgıdan Kaçınma ve Gerçekliğe Erişme — 78
3. Biricik Gerçek Neden Olarak Tanrı — 84
4. İnsan Özgürlüğü — 86
5. İlksiz-Sonsuz Gerçekliklerin Tanrıda Görülüşü — 89
6. Ruhun Görgül Bilgisi — 92
7. Başka Anlıkların ve Cisimlerin Varoluşunun Bilgisi — 93
8. Tanrının Varoluşu ve Yüklemleri — 94
9. Spinoza, Descartes ve Berkeley ile İlişki İçinde Malebranche — 97
10. Malebranche’ın Etkisi — 99
KISA BİR KAYNAKÇA — 101
NOTLAR — 105
SÖZLÜK — 109
DİZİN — 110
Tepe
|
|
|
|
Frederick Copleston
Yararcılık ve Pragmatizm
3. baskı; 11,5 × 19 cm; 160 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 081 1 •
Yararcılık salt törel bir kavramı bütün bir felsefenin ilkesi yapan bakış açısıdır: Yararlı olan gerçek olandır — ve iyi ve güzel olan. Bu açıktır ki bir kavramı bozmak, onu geçersiz olarak kullanmaktır. Görgücü düşünce alanında irrasyonalizm normaldir, ve yararlı olan iyinin, doğrunun vb. ölçütü yapılınca ahlaksızlığın ahlak olması kaçınılmaz sonuçtur. Görgücülük entellektüel sonuçlarından olduğu gibi moral sonuçlarından da ancak kendi ile çelişerek, ancak kendini çürüterek geri çekilebilir, ve bu düzeye dek görgücü törellik de sulandırılır, gevşetilir. Görgücü törellik yararın törel ilke olması gerektiğini ileri sürdüğü düzeye dek normatiftir ve bir “gerek” boyutuna çekildiği düzeye dek felsefi bir önemi ve anlamı yoktur. Ama “yarar”ın insan doğasına özünlü ve özsel bir bencilliğin anlatımı olduğunu ileri sürdüğü düzeye dek insan doğasını usdışı sayar, ve o zaman önümüzde görgücü bir törellik kuramı vardır ve bu kuramı üreten zemin henüz gelişmemiş bir duyunç düzleminden başka birşey olamaz.
|
|
|